( DUA )
Dua karanlıklarda kalan insan için bir ışık olur bazen.
Bazen ışığın peşinden koşanlar için güç kaynağı.
Dua, varlığın sebebi Allah’ı yardıma çağırmak…
Yapılmak istenenlere Allah’ı vekil olarak seçmek…
Dua ümit demektir.
Sağlık bulabileceğine, borçlarını ödeyebileceğini, sevdiklerini görebileceğine… dair umut hep olmalıdır gönülde.
Dilimizden dua hiç eksilmemelidir.
Çünkü dua aynı zamanda Allah’ı zikretmek demektir.
Ve zikir en büyük ibadetlerden biridir.
Yerle gök dua ile ayakta durur derler ya, insanı da ayakta tutan dualarıymış. Dua, ümidini kesmeyenlerin kalbinden yükselen en derin nida imiş.
İnsanoğlu doyumsuz; isteklerimize dağlar dayanmıyor.
Kalbimizden her geçene ayaklarımız hemen gitmek istiyor.
Rahmet kapılarının ardına kadar açılacağı günler yaklaşırken dua bilincimizi tekrar gözden geçirmek lazım.
Çünkü arzı halimizi sunmadan önce yapılacak en iyi hazırlık bu.
Demek ki yaratıcımız Allah’u Teala ile iletişimimiz anlamına gelen dualarımız çok önemli ve biz dualarımız kadar önemliyiz; hatta dualarımız kadardır hayatımızdaki başarı.
Ama birçok insan kendisinin yapacak bir şeyi kalmadığında Allah’a yöneliyor. Yani acziyet içinde olduğu zaman.
“Bundan sonra işimiz Allah’a kaldı” düşünceleri zor durumda Allah’a yönelenlerin zikri.
Dua ederken her an isteklerimizin aleyhimize dönebileceği ihtimalini de hatırdan çıkarmamak gerekiyor.
Çünkü neyin bizim için hayırlı neyin hayırsız olacağını bilmeden istiyoruz. Öyleyse her zaman Allah’tan hayırlısını istememiz gerekiyor.
Bir şeyin olması için asgari üç şart: bilmek, yapabilirlik ve istektir.
Bunlara ‘ilim, kudret ve irade’ de diyebiliriz.
Bu açıdan hayatta yaptığımız herşeyin detayındaki mutlak bilgi ve onu yapan kudret Allah’a aittir.
İradeye gelince, mutlak irade sahibi Allah bize özgürce isteyebilme yeteneği vermiştir ve isteklerimiz arasından dilediğini yaratır.
O ise dilediğini yaratır, hayata vücut verir.
Bazı iyi isteklerimizi yaratmasa da, samimiyetimiz ölçüsünde adeta yaratmış gibi bize manevi karşılıklar verir.
Ancak kul hakkına dikkat etmeyenler, sorumluluklarını ihmal edenler, Allah’a güvenmeyenler, Allah’tan istediğini bilmeyenler ve benzeri vasıflara sahip olanlar reddedilebileceklerini bilmelidirler.
Buna karşılık, Allah’a güvenenler, samimiyetle isteyenler, Peygamberlerin ve velilerin dualarıyla Allah’a yakaranlar, ne istediklerini olabildiğince bilip somutlaştıranlar daha çok kabul tarafında yer alacaklardır.
Ama, keskin biçimde şunlar olursa kabul bunlar olursa red denemez.
Çünkü yine de hayatta kader konuşur ve kabul edilse bile kimi dualarımızın karşılığı ebedi hayatımıza bırakılabilir.
Her şey de olduğu gibi burada da elbette taktir yüce yaratıcımıza aittir.
Dua şöleni…
Üç aylar ve mübarek geceler ise inananlar için bir dua şölenidir.
Böyle güzel günler ve geceler için şu misal verilmektedir:
“Bir topluluk sultanın huzuruna tek tek çıkarsa yankısı küçük olur.
Ama bütün bir millet muhteşem tören meydanlarında o huzura toplanıp bayram etseler coşkusu bambaşkadır.
Özel günlerin duaları daha bir gönül birliği, daha bir dayanışma içerisindedir. Hep birlikte ilahi huzura yönelip, işte biz hepimiz, gönül birliği içerisinde kardeşçe birbirimizle kenetlenip senin huzuruna yöneldik, lütfunla bizi kabul et demektir.”
Müslümanlar bu gecelerin ne kadar önemli olduğunu kavrayarak hakkıyla geçirmeye çalışmalıdır.
Dua şifadır
Her insan, yaratılışı itibariyle isteklerle donatılmış.
Çünkü insanın gelişimi istemesine bağlanmış.
Fakat istekler bitmiyor, istekler acil cevap bekliyor.
Beklenen cevap gelmediği anda istekler insana acı vermeye başlıyor.
İnsanlar elbette her yerde, her ortamda, diledikleri herşey için Rabbimiz olan Allah’a dua edebilirler.
İstemek ya da çağırmak anlamına gelen dua için Allah’u Teala “Dua edin/isteyin, cevap vereyim” diyor.
Öyle ki yapılan dualar gerçekleşip gerçekleşmemesi bir tarafa hemen manevi alanda şifalı etkisini gösteriryor.
Yapılan araştırmalar dua eden insanın etmeyenlere göre manevi olarak daha güçlü olduklarını ortaya koyuyor.
Dua ve moral ile ilgili olarak ABD Boston Hastanesi Başhekimi Dr. Herbert Benson yaptığı araştırmada şu bilgilere ulaşmış: “Kronik hastalıklar için doktorlara yapılan müracaatların yüzde 60-90’ı, strese dayalı rahatsızlıklardan kaynaklanmaktadır.
Bu nedenle çoğu zaman doktorların muayenesi, teknoloji cihazları, testler ve modern ilaçlar da yeterli olamamaktadır.
Bu tür önlemlerin yanında hastayı moralize eden tabii ve kalıcı alternatif yöntemler de vardır.
Bunlar; inanç, ibadet ve dua gibi vücudun gevşemesini, rahatlamasını, yumuşak kalp vuruşunu, düşük kan basıncını ve rahat solunum imkânını sağlayan manevi güçlerdir.
Kalp ameliyatı geçiren 232 hasta üzerinde yapılan bir incelemede, inançlarından huzur bulduklarını ve güç aldıklarını söyleyenlerin, böyle düşünmeyenlere oranla üç kat daha fazla yaşama ihtimallerinin olduğu, yine 4000 yaşlı üzerinde yapılan bir araştırmada, uzun süre düzenli olarak dua ve ibadetlere katılanların, katılmayanlara oranla daha az “depresyon” geçirdikleri ve bedenlerinin daha sağlıklı kaldığı ortaya çıkmıştır.”
İsteklerimiz acele cevap beklese de bize düşen sabırla duamıza devam etmek. Hem kalben isteyerek hem de fiilen isteğimiz doğrultusunda yaşayarak.
Dünya saplantılarından uzaklaşarak çıkmalıyız huzura.
Allah’tan ne istediğimizi iyi bilmeliyiz.
Dolaysıyla içimizde isteklerimize yönelik ilahi sevgi ve şevki hissettiğimizde çalışmaya koşmalıyız.
Ya da bize başka türlü karşılık verecekse de, bizi hangi güzel yolda çalışmaya sürüklüyorsa, oraya koşmalıyız.
Çünkü dünyada başarı sebeplerle perdelenmiştir; isteyip beklemekle sonuca ulaşılamaz.